.
.
.
Çukurbostan’a gitmiştik ailecek.
Biz biraz oturalım yeğenlerim de parkta eğlensin düşüncesiyle.
Haliyle parkta karınca sürüsü gibi bir tooonn çocuk , bir sürü ses.
O kadar çocuğun arasında bir kahkaha sesi çınlıyor koca yerde.
“Aman yarabbi ne oluyoruz” dedim kendi kendime.
Sağa sola biraz bakınınca salıncakta hafif irice ,
belki 18-20 yaşları civarında , sarı saçlı birinin kahkaha atarak sallandığını fark ettim.
İlk etapta erkek mi kız mı pek kestiremesemde sonra kız olduğunu anladım.
Tüm gücüyle kendini sallarken ne kadar zevk aldığını anlatamam size.
.
Şaşırmıştım açıkçası.!
Daha sonra oturmak için bank’a gittiğimde fark ettim ,
kız “zihinsel engelliydi” !
Bir süre onun o mutlu anlarına (o fark etmese de) şahitlik edip , ortak oldum.!
.
O gün fark ettim , her uzvumuzun sağlamlığına rağmen hayatımızda hiç onun kadar yaşamaktan zevk almamışız…!
O gün ; hep farklı farklı eksiklerimizi odaklanıp tamlarımızı göremediğimizi ve aslında zihinsel engelliliğin mutluluğa
“engel” olmadığını gördüm.
.
Hâlâ her uzvumuzun işlevde ve hâlâ aklımızın çalıştığını ,
mutlu olmamak için sebeplerimizin olmadığını
ve mutlu olmak içinse çok şeye sahip olduğumuzu,
ama bunu onun kadar fark edememiş olduğumuzu fark ettim.!
.
Hayattaki her şeyi o kadar çok içimize almışız ki ,
Allah’ın her şeyi insan emrine sunmuş olmasını, Allahın bir lütfu olarak değil,
onların asıl sahibinin biz olduğunu düşünür olmuşuz.!
.
Yani her şey bizim kölemiz olmuş biz ise nefsimizin…
Şükretmeyi de unutuvermişiz.!
.
Velhasıl-ı Kelam..
Mutluluk üretecek etkenlerimizi kenar köşelere saklayıp lazım olduğunda çıkarmayalım.
Hayat uzun ,
Fakat bize yetmeyecek kadar kısa…!
Keşkeleri çoğaltmaya hiiiççç değmez.
.
Engel dediğimiz şey ; içimizdeki setler , ayağımıza taktığımız zincirler ve kapalı kapılardır.
Onları kaldırmak , kırmak ve bazı kapıları açmak lazım…!
.
E Hayyyyydiiinnnn silkelenelim.
“İYİKİLERE” kapı açma,
dokunduğumuz hayatlara engel değil , engel kaldıran olma zamanı…!
-NagehAn TÜRK-